Ana Sayfa Blog Sayfa 10

Temmuz Ayında Adana’da Düğün :)

Mustafa 13 Temmuz’da evleneceğini söyleyince aklıma hemen Adana’nın sıcağı geldi. İnsanı bunaltan sıcaklar, yazın yerli halk genelde yaylara çıkıp orada yaşamakta.  Mustafa evlenecekken benim de gitmemezlik yapmam olmazdı. Tabii ki gitmişken Adana yemeklerinin de tadına bakmak gerekecekti.

Adana’ya yemek yemeği seven arkadaşım Görkem ile gitmeye karar verdik, öncesinde nerelere gideceğimiz konusunda biraz araştırma yaptım. En büyük kaynak Instagram’dı, instagram da belirlediğimiz yerlere gidecektik.

Sabah 6 Adana uçağına bindiğimizde yaşayacağımız 30 dakikalık rötardan haberim yoktu, aklıma sadece ciğerler bitmeden yetişebilecek miyiz vardı.

Saat 8 gibi ilk durağımız olan Ciğerci Kel Mahmut’ a geldik, ben geçen sene yine aynı yere gidip kıyma kebabı (Adana Kebabı) yeme şansını elde etmiştim. Bu sefer ki amacımız sadece ciğer yemekti. Şansımıza gittiğimiz saatte ciğer vardı, ciğeri de kıyma kebabı gibi çok güzeldi. Saatlerce oturup yiyebilirdik lakin bizim gitmek istediğimiz daha çok durağımız vardı.

    İkinci durağımız Adanalıların uzun zamandır bildiği bence benim ve diğer insanların instagram sayesinde keşfettiği Levent Börekçiliğe gittik. Aslında instagram sayesinde Adana’nın sadece kebabı ve şalgamı dışında böreğinin de çok güzel olduğunu öğrendik. Adana böreğinin keşfedilmesi biraz uzun sürmüş. Kel Mahmut ve Levent Börekçilik arası zaten yürüyerek 3 dakikaydı. Önce sıra numaramızı aldık ve sıranın bize gelmesini bekledik, çok beklememize gerek kalmadan böreğimize kavuştuk. İstanbul’da ki şubelerine göre bence tadı çok daha iyiydi. Bir oturuşta rahat 1 kilo börek yiyebilirsiniz. Peynirli, Kıymalı ve karışık börekleri bulunmakta. Otururken kuyruk hiç eksik olmadı.

Levent Börekçilik’ten sonra küçük saatin oraya gitmek için minibüse bindik, küçük saatin oraya gittiğimizde çalışanlar fırından yeni çıkmış dumanı üzerinde olan ekmekleri ile dükkânlarını yeni yeni açıyorlardı. Biraz çarşının oralarda dolaşırken seyyar tezgâhlarda satılan buz kalıplarının üzerinde bulunan diken incirden yedik.

Biraz daha dolaştıktan sonra Kazım Büfe’ye gidip muzlu süt içmeye karar verdik, genelde yapılan yorumların iyi olduğu bir yer. Bizim için gitmesek te olurdu dediğimiz bir yer. Yengen tostunun muzlu sütten daha çok satıldığı bir yerdi:)

Biraz ara verip kahve içip dinlenmeye karar verdik, dinlendikten sonra bir  sonra ki durağımız olan Hiton Oteli’nin karşısında bulunan Kaburgacı Yaşar Usta’ya gitmek için yürümeye karar verdik. Yolda yürürken Sabancı Camisi ve yanında bulunan büyüklüğü ile Türkiye’nin en büyük parklarından  merkez parkını da gördük. Caminin hemen kapısında benim için meyan kökünden yapılan  biyan şerbeti Adanalılar içinse aşlamadan içtik. Adana’nın sıcak havasında serinlemek için birebirdir.

Kaburgacı Yaşar Usta’ya giderken yolda karpuzunun tanesinin 5 TL’ye satıldığını görmek traji komik geldi bana.

Yaşar Usta’ya gittiğimiz zaman ortaya karışık kebap söyledik, 4 çeşit kebap geldi. Adana’da kebap ile gelen yancı yemekler siz söylemeden hemen gelmekte. Kebapçı Yaşar Usta’ya çok büyük bir beklenti ile gitmiştik, gerçeği söylemek gerekirse bizim için hayal kırıklığı oldu. 4 kebabın tadı da iyi değildi, ya bizim şansızlığımıza kötü geldi ya da gerçekten beklentilerin altında.

Kaburgacı Yaşar Usta’dan sonra büyük saate doğru yürürken yolun kenarında bulunan bici biciye uğradık. Bici bici rendelenmiş buz, nişasta, pudra şekeri ve şerbetten oluşan çok hafif serinletici bir tatlı.

Büyük saate gelmeden hemen yanında bulunan çay bahçesinde çay ve soda içerek yediklerimizi biraz daha hazmettik.

Büyük saatin orada bakırcılar çarşısın içinde dolaşırken Cumartesi akşamı ve Pazar günü çarşının için de kalaycı dükkanlarının önüne ciğercilerin mangallarını yakıp kürsüleri sokağa atıp servis yaptıklarını öğrendik. Belki bir daha ki gidişimiz de oraya da uğrararız.

Bakırcılar çarşısının içerisinde bulunan Yeni Uğur Helvacısından cezerye ve Madonna lokumlarımızı da almayı ihmal etmedik. Çarşı içinde dolaşırken seyyar tezgahta bici bici gördük tabii ki tekrardan yedik: Adana’da belki en güzel yemekler seyyar tezgahlarda yapılmakta.

Biraz daha dolaştıktan sonra acıktığımız fark ederek 🙂 Kazancılara gidip oturduk. Orada sadece kıyma kebabı, kaburga ve sonradan güveç söyledik. Güveç gerçekten efsane olmaya aday. Tabii ki otururken bir iki kadehte bir şeyler içtik.

Artık benim asıl amacım olan  Mustafa ve Pelin’in düğününe gitme zamanım gelmişti, damadın sağdıçlardan biri olduğum için düğünden hemen önce düğün alanı olan weddingpanorama parkta olmam gerekiyordu. Düğüne uygun kıyafet değişikliğini yaparak düğün alanına gittiğimde gelin ve damadın henüz gelmemişti. Bende gelin ve damat gelene kadar manzaranın tadını çıkardım.

Gelin ve damat geldikten sonra gün batımından hemen önce nikahları kıyıldı, gelin ve damat biraz dinlendikten sonra ilk dansları için tekrar aramıza katıldılar. İlk dans sonra gerçek anlamda düğün başlamış oldu ve herkes kendini piste attıJ. Benim uçağım erken olduğundan dolayı düğünden biraz erken kalkmak zorunda kaldım, tabii ki aklım düğünde kalmadı dersem yalan olur.

Havanalına doğru giderken Şırdancı Bedo’ya uğramasak olmazdı. Mumbar ve şırdan yemeden Adana’dan ayrılamazdık. Sabah 8’de başladığımız yemek ve düğün maratonunu Bedo’da sonlandırdık. Aklım yediklerimden daha çok yemediklerimde kalarak uçağa binip tekrar İstanbul’un karmaşasına geri döndük.

Mustafa ve Pelin bir ömür boyu mutlu olsunlar:)