Ana Sayfa Blog Sayfa 5

Canon Fotoğraf Makinelerinin İlginç Hikayesi

Markaların hikayeleri epey ilgi çekici oluyor. Hele bir de detaylarına girince. Bu defa konumuz Nikon mu Canon mu sorusunun merak edileni. İşte Canon’un ilginç hikayesi.

Canon, bugün fotoğraf makinesi piyasasında %54, lük paya sahip. Bugünlere nasıl geldi?

1933’te Leice ve Contax en iyi fotoğraf makineleriydi. Bununla beraber o yıllarda fiyatları da epey yüksekti. Japon’yada iyi bir üniversiteden mezun birisinin ilk maaşının 6 katına denkti.

leica

Goro Yoshida Canon’un ilk kurucularından. Uzun yıllar süren çalışmaları sonucunda ilk prototipi hazırladı. Adını ise Canon’a asıl ismini veren Kwanon koydu. Kwanon kelime anlamı olarak Budizm’de bağışlama tanrıçasıdır.

kwanon-prototype

Kwanon asla seri olarak üretilmedi. Üstelik bu modeli de kimsenin görmediği özellikle belirtiliyor. 1955 yılında Osaka yakınlarında bulunan bir makinenin Kwanon Model D olarak isimlendirildiği söylenir. Bu model, Leice’nın Model 2’sinin birebir kopyasıdır.

Goro Yoshida
Goro Yoshida

Goro Yoshida ilk çalışmalarına, Leice’yı parçalarına ayırarak başlamıştır. Bu sebeple bunun bir kopya olması, o kadar da sürpriz değil.

1934 yılında Yoshida, laboratuvardan ayrılır. Çünkü bu laboratuvarda istediklerini yapamayacağını düşünür.

Kwanon geliştirilmeye devam eder. Bu sırada henüz bir lensi bulunmamaktadır. Nippon Kogaku yani bildiğiniz adıyla Nikkor veya Nikon, o yıllarda Japonya’nın en büyük mercek üreticisidir.

Nikon
Nikon

Nikon 19 fabrikası ile askeriyeye mercek üretmektedir. Askeriye dışında bir arayışı yokken Kwanon ile işbirliği gündeme gelir. Nikon’a bu konu ilginç gelir. Askeriye dışında bir piyasa Nikon’un ilgisini çeker.

Canon ile Nikon işbirliği yaparlar. Hala Canon’mu Nikon’mu diye soruyor musunuz?

Yapılan işbirliği ile Canon’un makinesi için; Nikon, Nikkor 50mm f3.5 lensi geliştirir.

İlk Canon Şubat 1936 da bu ortak çalışma ile ortaya çıkar. Makinenin adı Hansa Canon’dur. Bu makinedeki işbirliğinde; Nikon lens, bayonet, vizör sistemi ve rangefinder mekanizmasından sorumludur. Canon ise perde sistemi, deklanşör ve makinenin birleşiminden sorumludur.

canon-nikon

Bu sıralarda Kwanon markası Canon olarak değiştirilir, bu kelime standart manasına geliyor.

Canon-Logo-History-640x290-2

10 Ağustos 1937’de Canon resmi kuruluşunu duyurur. Bu duyuru ile iş resmen başlamıştı. Ufak da olsa sorunlar vardı. Fabrika işçileri aylık 40-50 yen maaş alıyorlardı. Ancak satış personeli sadece 20 yen maaş alıyordu. Hemen bir çözüm bulundu. Satış personeli her makine satışından 5 yen prim. Ancak Japonya’da makine satmak çok zordu. Gözler Avrupa’ya çevrildi. Çalışmalar sonuç verdi ve 1938 yılı Mart ayında Hansa Canon, İngiliz Fotoğraf Dergisi’nde yeraldı.

history_02_02

1937 yılı ortalarında, Canon kendi lens firması ile ilk lensleri ürettiğini duyurdu. Yeni lensler içinde, 50mm f4.5 lens ile sinema ve xray lensleri yeralıyordu. Canon’un lens firmasının adı Serenor’du. Serenor markası serene kelimesinden türetilmişti. Bu kelime berraklık sakinlik anlamına geliyordu.

Canon İçin Zor Dönem

2.Dünya Savaşı sonrası Japonya’da – Canon’da zor durumdaydı. Canon savaştan iki ay sonra yeniden üretime başladı. Üretimin ilk meyvesi J-II’ydi.

1947’de Serenor yeni lensleri duyurdu. Yeni lensler 50mm f2 ve135mm f4’tü.

1951’de bugünün efsane lenslerinden 50mm f1.8’i duyurdu Serenor.

1950 yılında Canon enstantene hızı olarak 1/1000 i yakaladı.

PhotoKina

Gelişmeler güzel gidiyordu ta ki PhotoKina’ya kadar. İlki 1950 yılında yapılan Photokina’nın 3ncüsü 1954 yılında Köln’de yapıldı. Canon IV SB2 modelini duyuracaktı. Bu sırada Leica M3 modelini duyurdu. Canon mühendisleri Leica M3’ü incelediklerinde çok etkilendiler. Leice’nın yeni makinesi müthiş bir berraklığa sahipti. Üstelik vizöründe muazzam bir görüntü veriyordu. Canon’un yeni modeli kullanıcıları tarafından takdir gördüysede, Canon mühendisleri yeni bir arayışa girmeleri gerektiğini düşünmeye başladılar.

canon_1959_flex

Canon ilk SLR makinesi Canonflex’i Mayıs 1959’da duyurdu.

Canon SLR makineleri için, R kodu ile özel lensler üretmeye başladı. R serisinde tam 16 lens vardı. R58mm f1.2 ve R1000mm f11 en çok dikkat çekenlerdi. Canonflex’te enstantene hızı 1/1000’den 1/2000’e yükselmişti.

Canon Fotoğraf Makinelerinin Yanısıra Elektroniğe Giriyor

canon-calculator

1960 yılında Canon yeni alanlara girmeye karar verdi. Bu alanların başında elektronik geliyordu özellikle de hesap makineleri.

canon-f1

1970 yılında Canon F1 modelini duyurdu. Bu makine ile Canon fotoğrafçıların birçok ihtiyacını karşılıyordu. Canon bu makineyle birlikte 180 aksesuar da üretmişti, lensler ve filtreler gibi. F1 akılda şu özellikleriyle kaldı mesela 100.000 fotoğraf çekebilmesi, -30 dereceden +60 dereceye kadar çalışabilmesi gibi.

canon-ae1-1976

1976 yılında Canon AE-1’i duyurdu. İçinde mikro bilgisayar bulunan ilk fotoğraf makinesiydi.

1981’de Canon yeni F1’i piyasaya sürdü. En üst seviye özelliklere sahipti. Pille veya pilsiz olarak çalışabilmesi ile dikkat çekiyordu. Deklanşör hızı, diyafram açıklığı, pozlama ayarlarının tümü elektronik veya mekanik yapılabiliyordu.

1984-olimpiyat

1984’de F1 sınırlı sayıda üretim için geliştirildi. Saniyede 14 kare çekebilen özel bir makineydi.

Kodak_logo_1987.svgDijital dönem başlamıştı. Canon buna duyarsız kalmak istemedi. 1936’da olduğu gibi bir kez daha işbirliğine ihtiyacı vardı. Kodak 1975 yılında ilk dijital fotoğraf makinesini icat etmişti. 1998 yılında Canon EOS D2000 üretildi. Bu makine Canon EOS 1N gövdesinde bir Kodak DCS 520’idi. Bu makine 2MP çözünürlüğünde, CCD sensörlü ve saniyede 3.5 kare çekebilen bir makineydi.

DCS520-shutterbladeD

 

Gerisini siz daha iyi biliyorsunuz.

Kapadokya’da Perilerle Başbaşayım

Dünyanın en kadim yerlerinden birinde mağaralar içine saklanmış kiliseler ve yeraltı şehirlerine giden yollar, etrafa cömertçe yayılmış Peri Bacaları. Sıra dışı konaklama deneyimleri ve farklı keşifler sunan benzersiz bir deneyim. Kapadokya’yı,gören herkes doğa ve tarihin el ele verdiği bu şaşırtıcı coğrafyada, kendi harikasını buluyor. Volkanik hareketler, lavlar, rüzgâr, yağmur ve binlerce yıllık kültür örüntülerinin peşine takılmak için dünyadaki tek adres, “Güzel Atlar Ülkesi” Kapadokya. Vadiler, mağaralar, saklı kiliseler, kuytuya kazılmış kentler ve Peri Bacaları. Kapadokya bölgesi,adeta toprağın tüm tonlarını barındırıyor. Yıllardır gitmek için ertelediğim periler diyarı Kapadokya hayalimi gerçekleştirmek için düştüm Nevşehir yollarına. Amacım perilerin diyarı, Pers dilindeki adıyla’ ‘Güzel atlar ülkesi” Kapadokya’ya yani bir peri masalına düşmekti. Düştüm mü dersiniz evet hem de tahmin edemeyeceğim bir bir diyara düştüm. Beni bekleyen doğanın insanoğluna adeta hediye ettiği olağanüstü güzellikteki vadileri, peri bacaları, yeraltı şehirleri,kiliseleri ve mağaralarıyla sizi sanki dünyanın başka bir yerine götürüyor. Ve Kapadokya’da Perilerle Başbaşayım. Nasıl tarif edersin derseniz, tek kelimeyle anlatmak gerekirse; fantastik, uzay benzeri bir coğrafya ile Ortaçağ’ın kesiştiği milyon yaşında mağaraların bulunduğu bir yer olarak açıklayabilirim.

Bundan 60 milyon yıl önce Erciyes, Hasandağı ve Güllüdağ’ın püskürttüğü lav ve küllerin aşınmasından oluşan özel bir coğrafya Kapadokya. Göğü üzerinde zarifçe süzülen balonlardan, bölgenin farklılığını daha net bir şekilde görmek mümkün. Paleolitik dönemden beri yerleşim yeri olan Kapadokya’da mimari ile coğrafya binlerce yıldır el ele vermiş durumda. Pers dilinde “güzel atlar ülkesi” anlamına gelen Kapadokya, İpek Yolu’nun da önemli kavşaklarından biri olmuş. Masalsı görünümlerinin etkisiyle “peri bacaları” da  bazalt kayaların arasında bereketli vadiler yer alıyor. Kapadokya’da gökyüzünden bakarsanız yeryüzü hakkındaki fikirlerinizi gözden geçirmek zorunda kalabilirsiniz. Gizemli kayalarla bahar kıyafetlerine bürünmüş ağaç arasındaki tezat ilham verici. Kapadokya yöresinde bir başka güzel olan bahar ve yaz başı, ziyaretçiler için de ideal bir zaman dilimi.Ihlara Vadisiİlk durağımız meşhur Ihlara Vadisi oluyor. Burası Hristiyanlığın ilk yıllarında önemli din merkezlerinden biriymiş. Vadi Hasandağı volkanından püskürtülen lavların akarsu sürecinin sonunda, 14 kilometre uzunluğunda ve 110 metreye ulaşan kanyon görünümlü bir vadi meydana getirmiş. Rüzgarın esipte arada dinlendiği, Melendiz suyunun ise derin ve sessiz dik yamaçlı bir vadinin ortasından akarak, “Dönerek Akan Suyun Halkı”na “Peristrama” adını verdiği Ihlara Vadisi, İlk Hristiyanların vadi yamaçlarında oluşan tüfleri oyarak, kilise ve manastır yaptıkları mekanlar, Melendiz Nehrinin sularıyla bütünleşerek doğa harikası bir yer oluşturmuş. Vadiye inmek ve çıkmak hiç kolay değil iniş ve çıkışları sağlayan toplam 382 basamak bulunuyor. Ben inerken zorlanmadım fakat çıkışta keşke yarıya kadar inip oradan baksaydım dediğimi hatırlıyorum. Aşağıda bir çok mağaranın içinde gizli kiliseler bulunuyor,4. yüzyıldan itibaren önemli bir manastır merkezi haline gelen Ihlara Vadisi’nde, yapıldığı döneminin resim sanatı özelliklerini barındıran pek çok kilise var. Ve etkilenmemek mümkün değil. Vadi de yer alan freskli kiliselerde (Sümbüllü, Yılanlı, Kokar, Ağaçaltı, Pürenliseki, Eğritaş, Kırkdamaltı, Bahattin Samanlığı gibi) İsa’nın Doğumu, Meryem’e Müjde, Ziyaret, Mısır’a Kaçış, Son Akşam Yemeği gibi sahnelerini dikkat çekiyor.KapadokyaKapadokya’da Ürgüp,Göreme,Uçhisar, Avanos en ilgi gören yerlerinden.Heyecanlı Uçhisar’In yolunu tuttum ve doğanın mucizesi Erciyes’in lavları yağmurla rüzgarın işbirliği, kumdan kayalar beni çoktan büyülemişti. Peri bacaları ise Uçhisar’ın doğu batı ve kuzeyinde oldukça yoğun bir şekilde görülüyor .Kapadokya bölgesinin her tarafında var ama bazı noktalar farklı seyirler   vadediyor. Bunlardan ilki “pembe vadi” de denilen Derbent Vadisi. Zelve Açık Hava Müzesi ise sadece kaya oluşumlarıyla ünlü değil. Burası tüm bölgenin en eski ve kompleks manastır merkezlerinden. Yine yakınlardaki Paşabağ Vadisi Peri Bacaları oluşumlarının anlaşılabilmesi açısından okul niteliğinde olurken en güzel örnekler de burada gözlemleniyor. UNESCO Dünya Mirası bölgesi olan Göreme de kayalar içine oyulmuş kiliseleri, mağara manastırları ve tepelere oyulmuş evleriyle göz alıcı. Adını kayalara oyulmuş güvercin yuvalarından alan Güvercinlik Vadisi, trekking ve doğa fotoğrafı meraklılarının gezi listesinde başı çeken yerlerden. 

Yeraltında ki Gizli Yaşam 

MS II. yüzyılın başlarında doğudan Perslerin, güneyden Arapların baskıları sonucu Hristiyanlar için doğal bir sığınak halini almış Kapadokya bölgesi. Burada bu dini baskıdan kaçmak için bir yol da yeraltı şehirlerinde yaşam inşa etmek olmuş. UNESCO Dünya Mirası listesine giren yeraltı şehri Derinkuyu, 40 metre derine indiği 18-20 katlık yapısıyla gerçek bir yaşam kompleksi. Sadece 8 katı ziyaretçilere açık olan şehir; mutfakları, ahırları, şarap üretim ve saklama merkezleri, depoları, kiliseleri, yaşam alanlarını birbirine bağlayan tünelleri ve tabii ki havalandırma sistemiyle hayran bırakan bir keşif noktası.KapadokyaKapadokyaKapadokya’nın en etkileyici yerlerinden Uçhisar Kalesindeyim. Buranın zirvesi ve en güzel manzaraya sahip noktalarından birisi. Aynı zamanda bölgenin ne yüksek yerlerinden birisi , yıllara meydan okuyan bir kale adeta. Hristiyanlar uzun yıllar burada yaşamışlar ve kale içinde bilinmeyen gizli yollarla saklanma amaçlı kullanıldığı söyleniyormuş. Etrafında Erciyes dağlarının heybetli manzarasının olması sebebiyle, gün batımını sırasında bir doğa harikası olduğunu görmüş oldum. Kalenin bulunduğu Uçhisar kasabası da Uçhisar kalesinin eteklerinden itibaren kalenin etrafında kurulmuş. KapadokyaKapadokya’nın en önemli yerlerinden birisi Göreme Açık Hava Müzesi. Göreme Açıkhava Müzesi, M.S. IV. yüzyıldan XIII. yüzyıla kadar yoğun bir şekilde manastır hayatına ev sahipliği eden bir kaya yerleşim yeri. Bir vadi oluşturan alanda, kaya blokların içinde kiliseler, şapeller, yemekhaneler ve oturma mekânları oyulmuş. Kiliselerde Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde kullanılan geometrik süslemeler ortaya çıkarılan ilk boya katmanlarında görülebilirken, daha sonraki tarihlerde yapılan freskler İncil ve Hz. İsa’nın hayatından sahneleri betimliyor. Müzede bir çok kilise gördüm ve aklımda kalanlar, Tokalı Kilise, Rahibeler ve Rahipler Manastırı, Aziz Basil Şapeli, Elmalı Kilise, Yılanlı (Aziz Onuphrius) Kilisesi.Hayal Vadisi

Benim için en ilginç peri bacalarının bulunduğu yer Devrent Vadisi yani diğer adıyla hayaller vadisiydi. Ürgüp ilçesi ile Avanos ilçesi arasında bulunan Devrent Vadisindeki ilginç şekilli peribacaları, görenleri hayrete düşürdüğü gibi ben de hayrete düştüm. Buradaki peri bacaları sanki bir heykeltıraşın elinden çıkmışçasına yırtıcı bir kuşbaşı, kaplumbağa, deve ve at; bazıları ise dinozor, fok balığı, yılanbaşı figürlerini andırıyordu. Sanki bir film stüdyosundaymış hissi yaratıyor.

Dünyanın en fantastik yeryüzü şekillerini kapsayan Kapadokya bölgesindeki popüler aktivitelerden biri de balon turları. Sabahın erken saatinde gökyüzüne salınan sıcak hava balonları, bir anda her yanı renkli koca cüsseleriyle kaplıyor. Yaz ve bahar aylarında balon turu yapanlar taş ve kayaların kırmızı, turuncu, yeşil ve siyah renklerine aşık oluyor. Biz her ne kadar büyük bir hevesle binmek iste sekte maalesef üç gündür balonlar hava şartlarından dolayı çalışmadığı için hayalimizi gerçekleştiremedik. Fakat bize Kapadokya’ya gelmek için tekrar fırsat doğdu. 

Yapmadan dönmeyin

  • Balon ile Kapadokya’ya yukarıdan bakmadan
  • Kızıl Vadi’ye karşı yerel şaraplar eşliğinde günü batırmadan
  • Kaymaklı Yeraltı Şehri’ni ve Göreme Açıkhava Müzesi’ni işini iyi bilen bir rehberle gezmeden
  • Ortahisar Cemal Ranch At Çiftliği’nde kahvaltı ya da akşam yemeği için piknik yapmadan

http://kafeinligezgin.blogspot.com.tr/

Lomo La Sardina Filmli Fotoğraf Makinesi Serüveni

Lomo fotoğraf makineleri ile ilgili daha önce masabaşı incelemelr yapmıştım ancak geçtiğimiz günlerde Lomo Türkiye ile yaptığımız görüşmede bana La Sardina modelini denemem için bana ilettiler. Teşekkürlerimi de baştan ileteyim firmaya.

Lomo makineler, genel olarak plastik kasalara sahip makineler, La Sardina modeli de bu tip kasadan oluşuyor. Oldukça hafif ve benim kullandığım da turuncu renkliydi.

Turuncu Lomo La Sardina
Turuncu Lomo La Sardina

Şunu söylemek isterim, siz fotoğraf çekerken herkes size bakıyor 🙂 çünkü çok ilgi çekici oluyorsunuz. Popüler bir tarzı var ve de aynı zamanda biraz retro. Bu sebeple gözler sizdeeee.

Makine kompleks değil yani basitçe kullanıyorsunuz. Bu serinin özelliği güçlü bir flaşı oluşu. Ancak flaş ile çekemedim, flaşta bir sorun vardı bana gelen makinede bu sebeple flaşı çıkardım ve sadece dışarıda çektim.

Film sarma, deklanşör, lens açısı ve range finder vizör dışında bir düğmesi yok. Film boşa çıkarma düğmesi dışında tabi. Ben görsellerin daha aydınlık olacağını düşünmüştüm mesela şu altta görünen Haydarpaşa Garı (hala çatısını yapmadılar pufff!) çok aydınlık güneşli bir saatte çekildi ama yine de parlak değil gibi. Açısal bozulmalar var lenste gördüğünüz gibi küçük de olsa ve köşelerde de tatlı vinyet oluşmuş durumda. Ancak beni biraz rahatsız eden, hafif çift çizgi gibi görüntü yani net değil.

Lomo-LaSardina-13

Bu fotoğraf Moda’da Ali Usta Dondurmacısı karşısında yer alan köşk. Gölgeler ve ışıklar arasındaki fotoğrafta bu şekilde.

Lomo-LaSardina-12

Sokak arası ışığında, fotoğraf daha çok koyuya yakın şunu denemek belki daha doğru olacaktır çok aydınlık ve renkli mekanlar plaj lunapark veya benzeri yerler çok sevimli fotoğraflar sağlayabilir.

Lomo-LaSardina-9

İşte diğer fotoğraflar da bu şekilde.

Lomo-LaSardina-8 Lomo-LaSardina-14 Lomo-LaSardina-10

Filmli fotoğraf değişik bir duygu, ne kadar dayanamasam deseniz de dayanmak zorundasınız o filmi banyo ettirip bastırana veya dijitale alana kadar (ben fotoğrafları Beşiktaş Foto Uslu’da dijitale aktarttım) ciddi bir heyecan yaşıyorsunuz.

Lomo ile ilgili diğer videoları YouTube kanalımda izleyebilirsiniz.

Yetkili Servis mi Özel Servis mi

Kurumlar, bireylerden daha fazla saygı “duyulur” oldu yeni dünyada, böyle olunca bizler şahıslara olan güvenimizi aldık ve onu tabelalara teslim ettik.

Şimdi bu giriş de neyin nesi dersiniz, özetleyim. Geçtiğimiz günlerde, saatimi yetkili servise götürdüm, pil değişimi için. Teknik inceleme sonucunda daha ikinci !! kez pili değişecek saatimin pilinin küflendiğini ??, yelkovan setinin değişmesi gerektiğini, su sızdırmazlık testi (bunu her değişimde yapıyorlar) ve bir parçanın daha değişmesi gerektiğini söylediler ve istenen bedel 451 TL idi. Fiyat değer açısından sorun yok, ben olayın detayına inmek istedim ve kendilerinden benimle küflenen pilin görsellerini paylaşmalarını istedim. Daha önceki pil, yani saatin ilk pili 2.5 yıl önce ilk defa yine yetkili serviste ve sızdırmazlık testi vs gibi testler ile yapılmıştı. Nasıl oluyorda, yetkili serviste takılan bir pil küflenebiliyordu üstelik su almayan bir mekanizma içerisinde? Sağolsunlar görselleri gönderdiler.

Saatin Pil Yuvası Saatin Pili

 

 

 

 

 

 

 

Bana çıkardıkları hizmet dökümü de şöyle oldu

Hizmet Döküm Teklifi

Buraya kadar ki durum tespittir, burada benim sorularım devreye girdi.

  • Ben: Bu saat su mu almış?
  • Servis: Hayır.
  • Ben: Peki çalışan saatim, pili bitince bozulmuş mu oldu?
  • Servis: Hayır.

Ben nazikçe yaptıkları yardım ve destek için teşekkür edip, bir borcum olup olmadığını sordum. Hayır yok borcunuz saatinizi teslim alabilirsiniz dediler.

Ben de gittim, iki defa yol aşarak saatimi yaptırmadan teslim aldım. Doğru tanıdığım eski bir saatçiye geldim. Kendisi yaklaşık 70’li yaşlarında olan, dükkanını artık emeklilik sürecinde öğlen 12.00’de açıp saat 17.00’de kapatan bir usta. Para kazanmak için değil, artık sadece kendi tabiriyle “insanlarla sohbet etmek, yardımcı olmak için” ve tabiri caizse, “keyfince” yapıyor.

Gelelim konumuza, üstada mevzuyu anlattıim. Kendisi saati açmadan 2014-2015 döneminde “Renata” pillerde böyle bir sorunun olduğunu bundan kaynaklı saatin hafif küflenme yaptığını söyledi. Dünyaca ünlü İsviçre saatler Renata pil kullanmaktadır ve boy ebatlar bu pillere göre ayarlanır. Saati açtı ve kendisi saati kontol ettikten sonra, ben mekanizmada bir sorun görmedim dedi. Ben de zaten duruma şaşırdığımı daha ikinci pil değişimi gelmiş bir saatin ne bozukluğu olabileceğimi anlamadığımı kendisiyle paylaştım. Yelkovanda bir sorun var dediklerini söyledim, kontrol ettiği zaman böyle birşeye rastlamadığını söyledi. Bu arada saat, zaten yeni gibi yani bir bozukluk ne de darbe durumu var.

Velhasıl üstad kontrolleri yaptı, saate uygun olan doğru pili saate taktı ve contasını kontrol ederek doğru şekilde kapamasını yaparak bana teslim etti. Borcum dedim, pil değiştirdik birşey yapmadık dedi ve 25 TL benden hizmet bedeli aldı. Bu arada aynı marka diğer saatimin de aynı hafta bitti ve onu da değiştirdi yine aynı fiyata. Uzun uzadıya sohbetler ettik, kendi yetiştirdiği yetkili servis müdürlerinin fotoğraflarını bana gösterdi. Üzüldüğüm şu ki, artık “gerçek ustalarımızın” sayısı azalıyor.

Yetkili servis mi? Bence hayır. Ben hala insana güvenme taraftarıyım, işinin ehlini bulabiliyorsak eğer.

Yetkili servisin adını vermek istemiyorum ancak bu ustanın yerini sizlerle paylaşmak istiyorum çünkü sizin de böyle bir zorda kalma durumunuzda işinize yarayabilir. Beşiktaş’ta Büyük Beşiktaş Çarşısı vardır. Bu çarşının Dolmabahçe yönüne bakan kısmında 80 numaralı dükkanda Ertan Özkar‘ı (telefon: 0212 260 09 85) bulabilirsiniz. Kendisi hobi için fotoğraf çeken ve ayrıca profesyonel olarak bilardo ıstakaları da yapan bir “hassas bir usta” dır.

Saatçi Ertan Özkar
Saatçi Ertan Özkar
Büyük Beşiktaş Çarşısı
Büyük Beşiktaş Çarşısı

 

 

Alaçatı Ot Festivali

Alaçatı ,kumsalı,limanları, taş evleri ve sert rüzgarıyla İzmir’in adeta incisi. Aslında baktığımızda Alaçatı, Çeşme ilçesine bağlı bir mahalle ,onu farklı kılan ise Ege’nin en güzel yerinde yer alması. Masmavi deniziyle rüzgar sörfü tutkunlarının neredeyse evi haline gelmiş. Rumlar zamanında bağları ve şaraplarıyla tanınan Alaçatı’da Ege mutfağının tüm lezzetlerini bulabilirsiniz. Buranın nesi meşhur derseniz, sörfü ve otları derim. Otlar demişken bu sene yedincisi gerçekleştirilen Alaçatı Ot Festivalini bende ilk defa yerinde takip ettim. Ot festivalinden çok bana bayanlar günü izlenimi bıraksa da geçirdiğim keyifli zamanları düşünüyorum.Alaçatı Alaçatı Ot festivali serüvenimi yaklaşık olarak bir buçuk ay önce planlayarak başlamıştım. Uçaklama mı yoksa otobüsle mi gitme konusunda kararsız kalanınca, arkadaşlarla ilk defa İzmir’e otobüsle gitme konusunda anlaştık ve yola çıktık. Fakat bu deneyimi yaşadıktan sonra, her zaman tercihim uçak olacak. Alaçatı’ya bir çok defa gitmiştim fakat tarihi konusunda eksikliklerim vardı. Bende biraz da otlarının yanında geçmişinizde hatırlatmak istedim. Alaçatı’ nın antik dönemdeki adı Agrillia olarak biliniyormuş. Alaçatı ismini ‘Alacaat’ adı verilen bir Osmanlı aşiretinden almış.Osmanlı döneminde Alaçatı’ da Rumlar ve Türkler yaşıyormuş. Rumcada ‘Alacaat’ kelimesinin telaffuzu zor olduğu için ‘Alacaat’ zamanla değişmiş ve günümüzde kullanılan Alaçatı adını almış. Sakız adasından işsiz Rum gençleri, buraya çalışmaya gelmişler. Burada ki kızlarla evlenmişler ve nüfus zamanla çoğalmış. Ünlü tarihçi, Heredot Alaçatı için ” En güzel gökyüzü altında kurulmuş bir yer’ tanımlamasında bulunur ve böylece dünyaya Alaçatı’yı tanıtmış olur. 

Alaçatı Evleri
Burayı sevmemin sebebi, taş evleri ve sokaklarla çevrili mimarisi çünkü Alaçatı da dikkatinizi çeken ilk şey mimari doku oluyor. Alaçatı’nın Arnavut kaldırım taşı ile kaplı dar sokaklarını iki ya da tek katlı taş evler gölgeler. İşte bu tarihi mimari doku Alaçatı’nın sahip olduğu en önemli ekonomik değerleri arasında yer alıyor.Alaçatı’nın bozulmadan keşfedilmesi ve taş evleri restore ederek yerleşenlerin, koruma amaçlı yapılaşmaya önem vermesi nedeniyle, ülkemizin kontrollü gelişen ve korunan köşelerinden biri haline gelmiş. Alaçatı Evlerinde yöreden çıkarılan ve işlendikten sonra sertleşen beyaz taş kullanılıyormuş .Bu taş, zaman içerisinde sarararak binaların yaşını yansıtma özelliği varmış. Bununla birlikte, Alaçatı taşı adı verilen ve pomza taşı görünümlü kesme taşlardan yapılan evler, kışın sıcak ve yazın serin tutuyormuş. Çünkü adı taş ama havanın karbondioksit ile birleşince kalker oluşturup filtre görevi yapıyormuş .

Alaçatı’da Yemek Zamanı
Alaçatı’da yemek yemek, Alaçatı kültürünün ayrılmaz bir parçası haline gelmiş. Bu sebeple tüm Türkiye’nin hatta tüm Dünya’ya adını duyurduğu ‘Alaçatı Ot Festivali’ büyük bir yemek festivalini dönüşmüş. Festivale vardığım gün cuma öğlen saatleriydi dolayısıyla ortalık daha sakin ve rahattı. Bizde rahat gezme ve yemek yemek fırsatı bulabildik. İlerleyen saatlerde kalabalık başlayınca bir yerde oturma ihtiyacı hissettik ve ilk yemek yerimizi Kumrucu Şevki oldu. Bazılarımız beğendi ,bazılarımızda eskisi gibi olmadığı söyledi. Benim için ise, orta karardı. Alaçatı’da her sokağında sürpriz bir restoran bir restoran çıkıverir karşınıza . Her biri özenli, düzenli ve dostça sizi karşılarlar. Burada fark ederseniz her şey geçmiş kokar. Kim bilir neler yaşandı bu evlerde diye düşünürken ,dar sokaklarda dolaşırken, bir binanın içinde ya da bahçesinde yemek yerken bulursunuz kendinizi. Ev yapımı limonatalar, sakız muhallebisi, sakız kurabiyesi, adaçayı Alaçatı Sofralarının vazgeçilmezleri. Sakız muhallebisi demişken, 1941 yılında helva üretimi ile başlayan tatlı mecrasına kurabiye, muhallebi ile devam eden meşhur ‘ Alaçatı tatlısı İmren’ de sakız muhallebisini tattım. Damla sakızını sevenler için mutlaka denemesi gerektiğini düşünüyorum.Alaçatı muhallebi Ege’de Ot Festivali olunca tabiyi ki akla gelen ilk ot isimleri oluyor. Daha önceden bildiğim bununla birlikte yeni öğrendiğim bir çok yeni otlar öğrendim. Dağlama, Deli Kereviz, Deve Tabanı, Ebegümeci, Eşşek Helvası, Hardal, İğnelik, Körmen, Radika , Şevketi Bostan, Tilkişan, Tirşik Otu,Turp Otu, Yabani Marul, Yabani Rezene . Bu sene festivali ana teması olarak ‘Radika Otu’ baş köşeyi almıştı. Radika Otu ile yapılan bir çok yemek vardı. Alaçatı Çılgın kalabalıktan uzakta, kendimize güzel Ege yemekleri yapan bir yer arayışındaydık. Amacımız Asma Yaprağı idi fakat öğlen yemeğine bile kalabalıktan alamıyorlardı. Yolumuzun üstünde sokak arasında, öğrendiğimize göre daha bir gün önce açılmış bir restoran buluyoruz. Adı ise’ Zeytin Dalı’ bir anne ve iki oğluyla birlikte açmışlar burayı. Mavi ve beyaz masa örtüsüyle kalbimizi daha başlamadan fethe etmişti. Enginarlı pilavdan, Şevki Bostan’a, dolmalarından ev yapımı limonatalarına kadar her şeyi vardı menülerinde. Biz yemeklerini çok beğendik ayrıca çok kalabalık olmalarına karşı, ilgileri güzeldi. Akşam yemeği için tercihiniz neresi olur bilemiyorum fakat ben bir ay öncesinde Ferdi Baba için rezervasyon yaptırmıştım. Alaçatı’ya gelip de buraya uğramadan olmaz deyip akşam yemeğimizi burada tamamladık. Eğer daha önce duymasanız ya da bilmiyorsanız en güzel balık ve meze yiyebileceğiniz bir restoran.

Aalaçtı ot festivali

Alaçatı ot festivaliAlaçatı ot festivali

Ege’nin meşhur otu altta sağda ki ‘Şevketi Bostan’ Girit mutfağına özgü bir bitkiymiş. Latince adı Cnicus benedictus olan bu bitki, akkız, kenger, sakız otu, sarıcakız, süt dikeni ve bostan otu olarak farklı yöresel isimleri de varmış. Yaklaşık olarak 60 cm uzunluğunda Ege, Akdeniz bölgelerindeki tarlalarda, bahçelerde yabani olarak yetişiyormuş. Daha çok denize yakın tepelerde ve dağlarda görülüyormuş. Yeşil güdük dikenleri, uzun beyaz kökleri olan Şevketi bostan leğenlerde kökleri ayrılmış olarak dikenli yaprakları ile birlikte satılıyor. Kuzu etli yemeği ile zeytinyağlı yemeği yapılıyor, ayrıca haşlanıp salatası da yapılabiliyormuş.

Alaçatı Ot Festivali

Alaçatı of festivali Festival bahane yemek şahane diye bir tabir vardır bu tür etkinlikler için. Aynen öyle aslında benim ilk denemem oldu seneye gideriyim şimdikten düşünmem gerekiyor çünkü Bağdat Caddesi ve Nişantaşı kalabalığı bu yerlere akıyor ve sokaklarda yürüyemez hale gelebiliyorsunuz. Oturacak mekan bulmak çok zor, önünüze neresi denk geliyorsa oraya oturmak zorunda kalabiliyorsunuz. Ben kalabalığı değil de keyifli zamanları düşünüp mutlu oluyorum. Biraz kadınlar festivaline benzettim, erkekler için sıkıcı bir etkinlik olabilir, seneye gitmek isteyenlere hatırlatmak isterim.

http://kafeinligezgin.blogspot.com.tr/

 

Rotring Kalem Bozulursa

Rotring 800+ modelini ilk gördüğümde gerçekten çok hoşuma gitti ve almalıyım dedim. Kalemin dış yüzeyi mat, elde tutuşu gayet iyi. Köşeli olması sebebiyle uzun yazma sonrasında biraz rahatsız edebiliyor ancak görüntüsüne değer. Kalemin yazı yazdığınız ucu kapanarak içeri giriyor ve kalan kısım (lastik) plastik ve cep telefonu ya da tablet yüzeyinde yazı yazmaya yönelik olarak tasarlanmış. Kutusundan da ek iki tane yedek uç çıkıyor. Eskiyeceğini düşünerek,yedek parçası ile geliyor.

Kalemin güzel görüşünün yanı sıra asıl özelliği, klipsinden çevirince sivri yazma ucu içeri gizleniyor ve uç dışarıda kalmıyor. Versatil kalem kullananlar bilecektir, en kötü tarafı dışarıda kalan uç bütün cepleri bir güzel deler zaman içinde. Bu ucun içeri saklanması özelliği, eskiden beri kullandığım versatil kalemlerde en sevdiğim özelliktir.

rotring-kalem-04

Tüm bu güzel tarafları bir kenara bırakır ve hikayeme gelirsek. Kalemi geçenlerde toplantıdan çıkarken masadan düşürdüm. Masa yüksekliğini tahmin edersiniz yaklaşık 75-80cm kadar bir yükseklikten düşen kalemi elime aldığımda klipsinden çevirince kalemin ucu içeri gitmedi bununla beraber daha kötüsü basma mekanizması bozuldu. Açıkçası çok şaşırdım çünkü üniversite yıllarında da oldukça uzun zaman Rotring kullandım ve oldukça dayanıklı olduğunu düşünüyordum.

Bu arada kalemin fiyatı Türkiye’de 163 TL (60$), yani pek ucuz bir kurşun kalem değil 🙂

Neyse ben bunu içime atmayım dedim, Rotring Türkiye’ye bu durumu açıklığı ile yazdım ve tamir olabiliyorsa olması için yardım rica ettim. Onlar da bana bu şekilde bir cevap yazdılar:

Rontring Türkiye Maili
Rontring Türkiye Maili

Bana oldukça hızlı bir şekilde ve oldukça pozitif yaklaşarak bir mail yazdılar. Bana kargo ile ürünü ve faturasını iletmemi, inceleyeceklerini belirttiler. Burada fatura kilit nokta, sonrasında birçok kullanıcı yorumlarda belirtmişler. İtiraz veya şikayetlerde kullanmak için faturanızı mutlaka saklayın, faturasız ürün alıyorsanız maalesef bir çözüm üretmek mümkün değil. Kargo ile kendilerine kalemi iyi bir şekilde paketleyerek gönderdim. Yaklaşık üç gün sonra bana bir kargo geldi. Kargo içerisinde, “Arızalı ürün yerine gönderilen bedelsizdir” faturasıyla ücretsiz olarak kutusunda yepyeni bir kalem geldi.

Yeni Kalem
Yeni Kalem

Açıkçası çok memnun oldum yaklaşıma çünkü daha 1-2 ay önce aldığım ve neredeyse pek kullanmadığım kalemin bir düşme ile hemen bozulması zaten can sıkıcıydı. Ancak bunu Rotring Türkiye’nin olumlu yaklaşımı düzeltti.

Kendilerine teşekkür ederim pozitif ve yapıcı yaklaşımlarından ötürü. Sizler de eğer Rotring 800+ kullanıyorsanız dikkatli olun düşürmeyin pek narin maalesef.

Teşekkürler Rotring Türkiye
Teşekkürler Rotring Türkiye

En İyi Türkçe Youtube Fotoğraf Kanalları

Fotoğraf günden güne artan bir ilgiye sahip, bununla beraber maalesef bilgi kaynakları da hala Türkçe olarak bence yeterli değil. Birçok çeviri bilgi varken, hala Türkçe üretilmiş kaynak ihtiyacı devam ediyor.

Youtube bildiğiniz üzere evdeki televizyonumuzun yerini almakta ısrarcı, özellikle televizyonlarımız dizi ve yarışma savaşları verirken ‘birşeyler öğrenmek isteyen’ izleyicisini Youtube’a teslim ettti.

Bildiğiniz üzere Phardon’un bir Youtube kanalı var, ancak bizler birçok kanalı takip ediyoruz. Özellikle Türkçe Fotoğraf Kanalı sahibi dostlarımızı yakinen takip ediyor ve gelişmelerini de canı gönülden diliyoruz.

Bu yazımızda En İyi Türkçe Youtube Fotoğraf Kanalları ‘nı sizler için bir araya toplamaya çalıştık, unuttuğumuz dikkatimizden kaçan varsa lütfen yorum olarak iletirseniz onları da listemize eklemek için inceleyebiliriz.

Şimdiden iyi seyirler;

İşte Youtube Fotoğraf Kanalları

  1. Kutay Kösem

Kutay Kösem dört yıl önce fotoğraf bilgilerini Yotube kanalında paylaşmaya başladı, basitten biraz daha detaylıya zamanla gitti videolarında. Son zamanlarda fotoğraf konularından biraz daha video ve sinema konularına girmiş olsada teknik olarak merak ettiğiniz ‘temel fotoğrafçılık’ bilgilerini videoları arasında bulabilirsiniz.

Video Kanalının Linki

Kotay Kösem Fotoğraf Kanalı
Kotay Kösem Fotoğraf Kanalı

2- PhotoPlay

PhotoPlay yayın hayatına bir yıl önce başladı, teknik ve eğitim karışık videolara sahip kanalında. Fotoğraf çekim teknikleri ile ilgili bilgilere sahip olurken, zaman zaman teknolojik tarafı ile ilgili videoları da kanalda bulabilirsiniz.

Video Kanalının Linki

PhotoPlay Fotoğraf Kanalı
PhotoPlay Fotoğraf Kanalı

3- Phardon

Phardon yedi ay önce Youtube kanalını açtı, teknik ekipmanların incelenmesinin yanısıra fotoğrafçılıkta işe yarayacak uygun fiyatlı ürünlerin incelemesini ve sonuçlarını izleyicileri ile paylaşıyor.

Video Kanalının Linki

Phardon Youtube Fotoğraf Kanalı
Phardon Youtube Fotoğraf Kanalı

4- Mert Gündoğdu

Mert Gündoğdu yaklaşık 5 yıl önce videolarını kanalına eklemeye başladı. Genellikle teknik ağırlıklı olarak ürünleri inceliyor ve değerlendiriyor. Ürün incelemelerini genel olarak Canon marka çevresinde yapıyor, son yıllarda da artık Canon’un çalışanı olduğu için başka ürün de incelemeyez 🙂

Video Kanalının Linki

Mert Gündoğdu Fotoğraf Kanalı
Mert Gündoğdu Fotoğraf Kanalı

5- Fotopazar

Fotopazar bilindiği üzere bir e-ticaret sitesi, ancak ürün incelemelerinin arasında zaman zaman photoshop anlatımları da yapıyorlar. Yeni ürünleri ya da satışa aldıkları ürünleri incelemek için takip edilebilecek kanallardan.

Video Kanalının Linki

Fotopazar Fotoğraf Kanalı
Fotopazar Fotoğraf Kanalı

6- Fotografium

Fotopazar gibi bir e-ticaret sitesi ancak ürün tanıtımı yaptığı için zaman zaman photoshop eğitimi gibi konularada giren kanal daha çok yeni ürün tanıtımı yapıyor. Ürün alma aşamasında incelemenizde fayda olacaktır.

Video Kanalının Linki

Fotografium Fotoğraf Kanalı
Fotografium Fotoğraf Kanalı

7- Amcaoğlu

Yaklaşık bir yıl önce ilk videolarını kanalına koyan Amcaoğlu, fotoğraf çekim teknikleri ve ürün tanıtımları yapıyor. Kanalda faydalı bilgi ve teknikler bulabilirsiniz.

Video Kanalının Linki

Amcaoğlu Video Kanalı
Amcaoğlu Video Kanalı

 

Sıkışan Polarize Filtreyi Çıkartmak

Geçen gün büyük keyifle evden çıktım, gittim tripodumu da aldım yanıma ve bisiklete binip önceden planladığım yerlere fotoğraf çekmeye çıktım. Güzel birkaç kare çektim sonra elime 80-200mm lensimi aldım baktım hava aydınlık Circular Polarize filtreyi elimle o an taktım ve şu fotoğrafı çektim:

Polarize Filtre ile Çektiğim Fotoğraf Net Değil
Polarize Filtre ile Çektiğim Fotoğraf Net Değil

Görüntü net, yani durum net görüntü değil. Başıma daha önce de gelmişti Cokin bir polarize filtrem vardı ve ilk D810’u aldığım gibi bozuk olduğunu anlamıştım filtrenin. Şimdi yine aynı olayla karşı karşıya kaldım. Makine noktayı netledi ve bu kareyi çekti. Görüntü flu sizin de görebileceğiniz üzere. Hemen tabi bir telaşla filtreyi çıkarayım dedim.

Mümkün değil, 2 dakika önce elimle taktığım filtre çıkmıyor. En az 15-20 dakika Kasımpaşa Stadı’nın orda uğraştım ama mümkün değil çıkmıyor. Fotoğrafları başka objektif ile çekip geri geldim.

İnternette biraz araştırdım iki çözümü var:

1- Kelepçe şeklinde olan cırt denilen plastik malzemelerle filtreyi sıkıştırıp çevirmek

2- Plastik paket lastiği takıp çevirmek.

Ben ikinci yöntemi pek faydalı bulmadığım için birinci yönteme odaklandım ama evde olduğunu bildiğim cırtları bulamadım. Neyse bari şu ikinci yöntemi deneyim dedim, lense yapışmış gibi duran filtrenin lensimi zaptetmiş hali:

Sıkışan Filtre ile Lensim
Sıkışan Filtre ile Lensim

Evde, daha önceden ıvır zıvıra lazım olur dediğim hafif enli paket lastikleri.

Paket Lastiği
Paket Lastiği

Önce bir tanesini filtreye taktım ancak yine kaydı, bir ihtimal diyip üst üste iki tanesini filtre etrafına geçirdim.

İki Paket Lastiği
İki Paket Lastiği

Efendice çevirdim fitreyi lastiklere bastırarak, ve çıktı. Şaşırdım, çünkü Kasımpaşa Stadı üstünde delirirken ben denemediğim şey kalmamıştı oysa iki lastikle çıkabilmesi mucize gibi.

Filtre Çıktı
Filtre Çıktı

UV filtrede sabit kısım olması sebebiyle bu durumla karşılaşmak zor ancak polarize filtrede ön kısım döndüğü için çıkması çok zor oluyor. Umarım siz de bu durumda kalmazsınız, ama kalırsanız artık çözümden haberdarsınız.

Lale’nin yolculuğu.

Aslında geç kalmış bir yazı, kışın bu soğuk karlı günlerinde baharın habercisi olarak da kabül ederiz bu yazıyı. 18. yüzyılın başında Osmanlı Tarihi’nde adını bir devre veren lale, artık her yıl düzenlenen özel festivallere konu oluyor, tüm İstanbul rengarenk lale bahçeleri içinde eğleniyordu. III. Ahmet Dönemi’nin bu eğlenceleri Levni’nin resmettiği birbirinden güzel eserlerde görülür. Lale Devri’nde Osmanlı başkenti İstanbul sadece lalelerle süslenmekle kalmaz; ülkede yenilikler peşpeşe gelir. İlk matbaa, kumaş, kağıt fabrikaları, Avrupai mimari tarzı, Haliç’in islahı bu döneme rastlar.IMG_6011 IMG_6007

 

 

 

Ana vatanın Orta Asya olarak kabul edilmektedir. Lale sadece çiçek olarak değil bir sanat motifi olarak da çok sık kullanılmaktadır, özellikle ebru sanatının önemli öğelerindendir.IMG_6188 IMG_6181

Lale her ne kadar Orta Asya’dan çıkmış olsa bile şu anda dünyanın en büyük üreticisi Hollanda’dır.IMG_6133 IMG_6127

Türkiye’de özellikle İstanbul’da lale festivalleri düzenlenmektedir, her yıl Nisan-Mayıs tarihleri arasında yapılan festival görsel şölen şeklinde geçmektedir. İstanbul’un farklı noktalarında ekilen yüz binlerce lale  ile İstanbul canlı bir resim şeklini almaktadır.IMG_6113 IMG_6098

Lale soğanları türlerine bağlı olarak Eylül – Kasım aylarında dikimleri yapılır. Çiçeklenme zamanı olarak da yine türlere bağlı olarak Şubat – Mayıs aylarıdır.IMG_6092 IMG_6078

Çiçek soğanları ilkbaharda çiçeklenen güz soğanları ve yazın çiçeklenen yaz soğanları olarak ikiye ayrılırlar. Güz soğanları yaşadığımız yerin iklim koşullarına bağlı olarak dikim zamanlarında farklılık gösterebilir. Soğuk iklime sahip yerlerde Eylül ile Kasım ayları arasında, ılıman iklime sahip olan yerlerde Ekim ile Ocak ayları arasında dikilebilirler. İlk dondan sonra toprağın rahatlıkla işlenebilir olması dikim için idealdir. Yaz soğanları ise Mart -Haziran ayları arasında dikilebilir. İklim soğuk ise yaza doğru, sıcak ise Mart ayından itibaren dikilebilirler.IMG_6073 IMG_6038

 

 

Doğada Fotoğrafı Görmek

Geçtiğimiz günlerde, havalar yine soğukken Kadıköy’de Mephisto Kitabevi’ne girdim. Her zamanki gibi önce fotoğraf kitaplarının bulunduğu o küçük bölüme gittim. Fotoğraf bölümü neredeyse kitapçıların hiçbirinde yok denecek kadar az. Neyse, olanla idare ediyoruz. Zaten kitap işi giderek zorlaşıyor kitapçılar için.

Rastladığım küçük bir kitap ilgimiz çekti, tam fotoğraf çantasına koymalık. Boyutu ufak, cep boyutunda. Dedim ben bunu alırım bakarım ara ara. Ama öyle olmadı hemen bitirdim. Tabi kitabevinde değil, aldıktan sonra evde.

Kitabın amacı, görmediğinizi göstermek üzere. Hani ilk fotoğraf çekmeye başladığınızda gidersiniz fotoğraf çekmek için çayıra ama birşey bulamaz ve de hiçbir konuyu yeterli bulmazsınız ya, işte bu görebilmeniz için yazılmış bir kitap.

Bir detaydan neler çıkabileceğiniz, hangi ışıkta neye odaklanacağınızı anlatan bir kitap. Fotoğraflar ve açıklamaları ile hatta hangi ayarlarla çekildiği de fotoğrafların altında yeralıyor.

İster yeni ister eski olun fotoğrafta, bu kitapta size de birşeyler var.

Kitabın içinden birkaç örnek sayfa:

Doğada Fotoğrafı Görmek
Doğada Fotoğrafı Görmek İçindekiler

IMG_6728 IMG_6729 IMG_6730